-
1 свой
своя́, своё, свои́1) притяж. мест. ( переводится аффиксами принадлежности) kendi, kendine ait, (kendi) malı olan ( собственный)он прие́хал со свои́м бра́том — kardeşiyle geldi
в своём заявле́нии для печа́ти... — yaptığı basın açıklamasında..., gazetecilere verdiği demeçte...
у него́ есть своя́ да́ча — onun kendi yazlığı var
собира́й свои́ ве́щи! — kendine ait eşyalarını topla!
свои́ми со́бственными рука́ми — kendi eliyle
благодарю́ вас от и́мени рабо́чих и от своего́ и́мени — işçiler ve kendim adına sizlere teşekkür ederim
он наде́л не своё пальто́ — bir başkasının paltosunu giymiş
пози́ции свои́х войск / подразделе́ний — dost birliklerin mevzileri
2) (своё) → сущ., с hakkı (olan), (kendi) malı olan, birine ait olanя тре́бую своего́ — ben hakkım olanı isterim
он не доби́лся своего́ — istediğini elde edemedi
наста́ивать на своём — sözünde ısrar edip durmak
он своё получи́л — hakkını aldı, istediğini elde etti; ( понёс наказание) belasını buldu
3) kendine özgüу него́ свой стиль — onun kendine özgü bir üslubu var
у него́ был свой расчёт — onun kendince bir hesabı vardı
в э́тот пери́од будут свои́ тру́дности — bu dönemin kendine göre zorlukları olacaktır
4) (подходящий, соответствующий)в своё вре́мя я расскажу́ и об э́том — zamanı / sırası gelir onu da anlatırım
всему своё вре́мя — herşeyin bir sırası var
в своё вре́мя я обраща́лся к нему́ — vaktiyle ona başvurmuştum
5) (свои́) → сущ., мн. benimkiler, seninkiler v.s.вы и свои́м сообщи́те — sizinkilere de haber verin
кто там? - Свои́! — kimdir o? - Yabancı yok
он же свой челове́к! — o yabancı değil ki!
••рассказа́ть свои́ми слова́ми — mealen anlatmak
умере́ть свое́й сме́ртью — eceliyle ölmek
-
2 своеобразный
1) kendine özgü; özgün ( оригинальный)у э́того цветка́ своеобра́зный за́пах — bu çiçeğin kendine özgü bir kokusu var
2) ( своего рода) bir tür / nevi -
3 неповторимый
eşsiz emsalsiz; kendine özgü; özgün ( своеобразный) -
4 особенный
başka; kendine özgü ( своеобразный)он челове́к осо́бенный — o, başka bir adamdır; o, bir âlemdir
в э́том нет ничего́ осо́бенного — bunda bir fevkaladelik yok
-
5 особый
1) başka; kendine özgü ( своеобразный)там земля́ осо́бая — oranın toprağı başka topraktır
2) ( отдельный) ayrıосо́бая ко́мната — ayrı oda
э́то - осо́бый вопро́с — bu, ayrı bir sorun
3) ( специальный) özelпридава́ть чему-л. осо́бое значе́ние — özel bir önem vermek
осо́бого успе́ха они́ не доби́лись — pek bir başarı sağlayamadılar
-
6 своеобразие
сkendine özgü oluş; özgünlük ( оригинальность)
См. также в других словарях:
kendine özgü — sf. Bir kimse veya şeye özgü olan, kendine mahsus, kendine has … Çağatay Osmanlı Sözlük
özgü — sf. Birine, bir şeye ait olan, belli bir kimsede veya şeyde bulunan, has, mahsus Hepsi de halis sporculara özgü sevimli bir çocukluk ve candanlık içinde kocamışlardı. H. Taner Birleşik Sözler kendine özgü … Çağatay Osmanlı Sözlük
kendine has — sf. Kendine özgü … Çağatay Osmanlı Sözlük
kendine mahsus — sf. Kendine özgü … Çağatay Osmanlı Sözlük
su katılmamış — kendine özgü olan durumu koruyan, başka bir etkiyle değişmemiş, bozulmamış olan O bizim su katılmamış biricik münekkidimizdir. B. R. Eyuboğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
kendi — zm. 1) İyelik ekleri alarak kişilerin öz varlığını anlatmaya yarayan dönüşlülük zamiri, zat Kendi ülkemizde kendimizi yok edeceklerdi. R. E. Ünaydın 2) Kişiler üzerinde direnilerek durulduğunu anlatan bir söz Kendisi gelsin. Kendimiz görmeliyiz.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
biçimsiz — sf. 1) Kendine özgü bir biçimi olmayan, biçimi bozuk, şekilsiz 2) Kötü, hoş olmayan, yakışıksız Ancak ansızın kız karşısına çıkınca sözüne bir biçimsiz yerinden başlamış oldu. M. Ş. Esendal 3) fiz. Kendine özgü billurlaşmış bir biçimi olmayan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
birey — is. 1) Kendine özgü nitelikleri yitirmeden bölünemeyen tek varlık, fert 2) Doğa bilgisinde türü oluşturan tek varlıklardan her biri 3) man. Bir türün kapsamı içine giren somut varlık 4) ruh b. İnsan topluluklarını oluşturan, insanların benzer… … Çağatay Osmanlı Sözlük
üslup — is., bu, Ar. uslūb 1) Anlatma, oluş, deyiş veya yapış biçimi, tarz Akşam içinde en büyük üstatların eserleri kadar mükemmel ve muhteşem olan tabiat bize bir eda ve üslup dersi verir. A. Ş. Hisar 2) Bir sanatçıya, bir çağa veya bir ülkeye özgü… … Çağatay Osmanlı Sözlük
aksesuar — is., Fr. accessoire 1) Bir aletin, bir makinenin işlevine katılmayan ancak kendine özgü ayrı bir yararı bulunan alet, araç veya nesne 2) Kadın giyiminde giysiyi bütünleyen ayakkabı, çanta, kemer, şapka, eldiven, mücevher vb. eşya 3) tiy. Konunun… … Çağatay Osmanlı Sözlük
âlem — is., gök b., Ar. ˁālem 1) Evren 2) Dünya, cihan İnsan âlemde, hayal ettiği müddetçe yaşar. Y. K. Beyatlı 3) Aynı konu ile ilgili kimseler 4) Bu kimselerin uğraşlarının bütünü Geçen kışın tiyatro, cambazhane âlemlerini uzun uzun tasvir ediyordu. O … Çağatay Osmanlı Sözlük